Endüstri devrimiyle başlayan şehirleşme hareketleri, insanı yönetme çabalarının daha rasyonel araştırılmasına neden oldu.
Toplumun çoğunluğu sürüyü oluşturan kalabalıklar; sermaye ve güç sahipleri de sürüyü güden, ondan hak ettiği menfaati alma hakkına sahip emperyaller olarak şekillendi.
Yapılanın ve amacının insan gerçeğiyle bağdaşmaması defolarının da ortaya çıkmasına neden oldu.
Sömürülmek ve şiddet görmek kabul edilebilir bir şey değildi. Güdülenin normal şartlarda buna razı olması beklenemezdi.
Şehirler büyümeden önce, geniş arazide, haberleşme olanaklarının kısıtlı olduğu yerlerde iş kolaydı. Kaba kuvvet başarılı oluyor, emperyal güç baskıyla işini hallediyordu.
Şehirler büyüyüp mesafeler küçüldükçe işler istenildiği gibi gitmemeye başladı.
Sürü içindeki itirazlar kontrolün kaptırılması riskini doğurdu. Sopayla itaat ettirmegirişimleri karşı reaksiyonların ortaya çıkmasına neden oldu.
Yöntemler değişmeliydi…
Peki, ne yapılmalıydı?
İnsan sürülerini yönetilmek, onu diğer canlılardan ayıran aklın ve hatta ötesinde bilincin işgal edilmesiylemümkün olacaktı.
Algılarla insan bilincini kontrol edilecek. Bu aklın ve iradeninsin manipülesiyle mümkün.
İnanmadığınız ve sizden olmayan tarzların fanatiği yapılmak, algılara mahkûm edilip, varlığınızın ipini başkalarının eline vermek hiç insancıl değil.
…
Algının hedefi doğrudan bilinç olabileceği gibi, bilinçaltı da olabilir…
Hollywood, Amerika’nın insanlık üzerine çevrilmiş en güçlü silahıdır. Maalesef o silahın mermisinin finansmanı da namlunun önünden durandan sağlanmaktadır.
Algı ve algının yönetilmesiyle ilgili ilk kitlesel faaliyetler ABD ordusu tarafında başlatıldı.
Ordusunun yenilmez, güçlü, insancıl olduğu yalanı iradenin iknasıyla kabul ettirildi.
ABD emperyalizminin iplerini elinde bulunduran şeytani, algı salgınını işbirlikçilerine de ihraç ederek dünya hakimiyetini hedefliyor.
Amerikan ordusundan korkmayan, onun adaletine sığınma ihtiyaç duymayan kaç ülke var?
Bilmiyorum; ama balonun büyüklüğü, zokanın tadı Afganistan da, Irak’ta, Suriye de, Mısır da…
…
Çevreden, olaylardan ve insanı kuşatan bütün etkenlerden birine ya da bir kaçına dikkatin yöneltilmesi ne algıda seçicilik diyorlar.
Seçilen bir algıysa ortada bir seçim yoktur.
Hakikat, “tercihini birinden yana kullan” dayatmasından başka bir şey değildir..
.

