ALİ CİNAL


Geçmişi unutmak, geleceği kaybetmektir…

Geçmişi unutmak, geleceği kaybetmektir…


 

Türkiye, yakın zamanda özel hastanelerde ortaya çıkan vahim olayların şokunu henüz atlatamamışken, bir başka trajedi gündemi sarsmaya devam ediyor. Yeni doğan bebeklerin hayatlarının acımasızca sonlandırıldığı ve bu minik bedenler üzerinden devletin dolandırıldığı iddiaları, toplum vicdanında derin yaralar açtı. İnsanlar hâlâ bu olayın yankılarını hissediyor ve sorumluların adalet önünde hesap vermesini bekliyor.

Diyarbakır’da yaşanan başka bir olay ise, hepimizin yüreklerini sızlatmaya devam ediyor. Henüz 8 yaşında olan Narin’in katili ya da katilleri, aradan geçen iki aya rağmen bulunamadı. Bu masum çocuğun hayatı elinden alındı ve adaletin henüz yerini bulmamış olması toplumda ciddi bir öfke ve güvensizlik dalgasına sebep oldu. Her geçen gün sokaklarda şiddetin önü kesilemiyor, cinayet haberleri arka arkaya geliyor ve bu tablo giderek daha da korkutucu bir hâl alıyor.

Bütün bunlar yaşanırken, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği şaşırtıcı bir öneri dikkatleri üzerine çekti. Bahçeli, bölücü terör örgütünün başı olan Abdullah Öcalan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşması gerektiğini savundu. Bu açıklama, toplumda büyük bir şaşkınlık ve infial yarattı. Birçok kişi gibi ben de ilk duyduğumda inanamadım; tekrar dinlemek zorunda kaldım. Ancak ne kadar dinlersem dinleyeyim, bu sözlerin gerçek olduğunu kabul etmek oldukça güç geldi.

Bu noktada, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in yıllar önce sarf ettiği o veciz sözler kulaklarımda çınladı: “Mevzu vatansa hepimiz ölelim, söz konusu makamsa hepiniz ölün.” Türkeş’in, vatan sevgisinin her türlü kişisel menfaatin önünde tutulması gerektiğine vurgu yapan bu sözü, bugün gelinen noktayı değerlendirmekte önemli bir mihenk taşı.

Geçmişte bir ‘Açılım Süreci’ yaşadık. Amacı, barış ve çözüm yolları aramaktı. Ancak bu süreç, neticesinde ülkemizin büyük acılar yaşamasına neden oldu ve başarısızlıkla sonuçlandı. O dönemlerde, binlerce askerimizi, polisimizi, korucularımızı, genç öğretmenlerimizi ve daha nicesini kaybettik. Masum çocuklar, bebekler bile hedef alındı. Terör, toplumun kalbine saplanan bir hançer gibiydi. Bu olaylar henüz hafızalardan silinmemişken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir terör liderinin konuşmasına izin verilmesi fikri, akıllara durgunluk veriyor.

Bu noktada şu soruları sormadan edemiyorum: Ülke olarak bölücü hainlerle baş edemiyor muyuz? Ülkemizin en yüksek kurumlarından birinde, milletin meclisinde, binlerce insanımızın katili olan bir terör liderine söz hakkı tanınması nasıl kabul edilebilir? Bugüne kadar bu topraklar için can veren kahramanlarımızın kemiklerini sızlatacak böyle bir adımı kim, neden atmak ister?

Bir milletin geleceği, onun vicdanı ve iradesiyle şekillenir. Adaletin yerini bulmadığı, suçluların cezasız kaldığı bir düzen, toplumsal çöküşün kapısını aralar. Bugün, daha güçlü bir Türkiye için omuz omuza durmak ve birbirimize güvenmek zorundayız. Ancak bu güvenin sarsılmasına sebep olacak adımlardan kaçınmak da bir o kadar önemlidir. Tarih, bu tür hassas dönemlerde verilen kararları unutmaz. Bu kararlar, milletin vicdanında yankı bulur ve yıllar sonra bile hatırlanır.

Özetle, ülke olarak bir dönüm noktasındayız. Vereceğimiz kararlar, yalnızca bugünü değil, geleceği de şekillendirecek nitelikte. Bu sorumluluk bilinciyle hareket etmek, ülkemiz ve çocuklarımız için en büyük görevimizdir. 
Unutmayalım ki mesele vatansa, her şey teferruattır.