TAMER KÜÇÜK


MADDE VE İNSAN...

MADDE VE İNSAN...


‘Beden benim kime ne’cilik, insanı cismaniyet esaretine hapseder. Varlığın aslını maddesel objeye dönüştürerek özünü öldürür.

Vahşetin ve savaşların sebebi; alemin efendisinin madde aleminden ruh alemine geçememesi ya da başka bir ifadeyle özünün farkına varamamasıdır.

Maddeye cansızlık atfetmeden, içinde bulunduğu aleme hizmet eden cisim demek belki daha doğru olacaktır. Zira varlığı ispatlı, tanrı parçacığını bünyesinde bulunduran zerreye cansız demek boyumuzu aşan bir iddia olur.

Asıl meseleye dönersek, canlılığıyla bilinen insanın kendini maddesel bedene hapsetmesi, yaratana atılan iftiraların en büyüğü olsa gerek. Bilmemenin suçu hafifletici yanını yanımıza koyar isek, ahmaklıktır bu.

 ‘Ben bedenimin sahibi değil emanetçisiyim’i bilmeyen, yaşamaya çalıştığı alemde başkalarının eşyası olmaya mahkumdur. Yaşadığımız, yaşattırıldığımız şu alemin en kıymetli parçası insan, diğer bütün mahlukatta insanın yardımcısıdır.

İnsan olmayı terk ile maddi alemin parçasına dönüşen, (cezası başka alemlerde verilmek şartıyla) dünyada köleleşecek, kaybetme korkusuyla canavarlaşacaktır.

Maddeperest insan, herkese aynı nazarla bakıp onları sahiplenir. Artık yaşam algısı bunu emreder. Duyguları mal edinmeyi yaşam nedeni sayar.

Sahiplenme hissi duyguların en tehlikelisidir. Hele insani cihetten çıkmış maddeperest için.

O her şeye benliğinin gözüyle bakar, sahiplenir ve sahiplendiğini kaybetmekten korkar.

Eşinin, çocuğunun ez cümle duygusal teması olan herkesin sahibi olduğunu sanan bir hastadır artık…

Kaybetmemek için koruma refleksleri gösterir.

Kadına hatta insana karşı şiddetin temelinde yatan sebep insan olma meleklerini yitirmektir.

Dünyada, açlığın, ekonomik krizlerin nedeni, birilerinin ihtiyacından fazlasını sahiplenmesidir.

Yunus Emre, ‘Bir ben var bende benden içeri’ diyor ya. Maddi bedenin derinliklerindeki insan cevherini gösteriyor.